top of page
avpinarterzi

CUMHURİYET DÖNEMİ MEDENİ HUKUK ALANINDA YAPILAN REFORMLAR VE AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKUNUN KONSOLİDE EDİLMESİNE ETKİLERİ

GİRİŞ:

Cumhuriyet dönemi medeni hukukunda gerçekleşen reformları incelemeden önce özel hukuk ve medeni hukuku tanımlamak gerekmektedir. Özel hukuk terimi ile başlamak gerekirse; özel hukuk ile kamu hukukunu birbirinden ayıran ölçütler net olmamakla birlikte, eşit koşullara ve yetkilere tabi kişiler olarak aralarındaki ilişkileri düzenleyen kuralların hukuka girmiş olduğu söylenebilir. “Medeni hukuk” terimi, bir ülkedeki vatandaşların kişisel durumlarını, aile ilişkilerini, mallar üzerindeki hak ve yetkilerini, diğer kişilerle olan borç ilişkilerini, ölümden sonra mal varlığındaki hak ve yükümlülüklerini düzenleyen kuralların oluşturduğu bir hukuk olduğunu ifade eder.

Türkiye’de Cumhuriyet döneminde hukuk alanındaki gelişmeler büyük bir ivme kazanmıştır. Osmanlı döneminde hukuk reformları hep gündemde olmasına rağmen Cumhuriyet döneminde adımlar atılmıştır.

TÜRK MEDENİ HUKUKU’NDAKİ GELİŞMELER:

CUMHURİYET DÖNEMİ ÖNCESİ

Cumhuriyet döneminden önce Osmanlı İmparatorluğu döneminden bahsetmek yerinde olacaktır. Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesine kadar Osmanlı – Türk hukuk sisteminde İslam hukukunun etkileri açıkça görülmektedir. İslam hukuku Fıkıh olarak adlandırılır. İslam hukukunun kaynakları olarak Kur’an, hadis, icmai ümmet ve kıyas sayılabilir. İslam sadece bir din değil, aynı zamanda bir devlet ve hukuk düzenidir.

Dini kurallardan oluşan bu hukuk düzeni, kişi ve aile kurallarını da kapsar. Hukuk alanında modernleşme adımları ilk defa Tanzimat fermanı ile başlamıştır. Bu anlamda bazı alanlarda yabancı hukukun kanunları benimsenirken bazı alanlar da kanunlaştırılıyordu.

Ali Paşa daha çok Fransız medeni kanununun benimsenmesi taraftarıydı. Ancak devlet yönetiminin dine dayalı olması bu alınımı imkânsız kılıyordu. Ahmet Cevdet Paşa, başka bir devletin kanununu almanın o devletin ruhunu benimsemek olacağını, Osmanlı’nın İslam’ın etkisinde bir kanuna yönelmesi gerektiğini savunuyordu.

Ahmet Cevdet Paşa tarafından hazırlanan ve 1876 yılında yürürlüğe giren Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye, İslam dünyasının ilk medeni kanunudur. Tamamen İslami olan Mecelle’nin diğer çağdaş medeni kanunlara göre önemli eksiklikleri vardı. Bu kanun 1851 maddeden oluşuyordu ve 100 makaleden oluşan bir başlangıç noktası vardı. Başlangıç kısmından sonra 16 kitaptan oluşmuştur. Bu kitaplar 1869-1876 yılları arasında ayrı ayrı yarı yasalaştırıldı.  İlk olduğu için vakıf, aile ve miras kanunları yoktu ve eşya hukuku bölümü son derece yetersizdi.   Aile hukuku kuralları için 1917 yılında “Hukuk-u Aile Kararnamesi” çıkarılmış ancak 2 yıl içinde yürürlükten kaldırılmıştır. Bu kararnamede kadın hukuku önemli bir rol oynamıştır. Bu kararname ile erkeğe mutlak boşanma hakkı ve birden fazla kadınla evlenme hakkı getirilmiştir. Bu kararname İstanbul Hükümeti tarafından durdurulmuş ancak 1939 yılında Hatay’ın Türkiye ile birleşmesine kadar uygulanmıştır.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE

1926 MEDENİ KANUNU

Cumhuriyetin ilanından sonra hukuk alanında yenilikler yapılmaya başlandı. Bu yeniliklerle ilgili komisyonlar kuruldu. Medeni kanunu hazırlamak için kurulan komisyon başarılı olamadı.  Bu Komisyonun başarılı olamamasının nedeni, Komisyonda çalışan kişilerin dini kurallara bağlı olarak çalışmaya devam etmeleriydi. Bu nedenle reformların hızla gerçekleştirilmesi, Lozan barış antlaşması yükümlülüklerinden bağımsız ve buna hazır bir yasanın kabul edilmesi daha kolay görünüyordu. Bu nedenle İsviçre medeni kanununun alınmasına karar verildi.

İsviçre Medeni Kanunu, Roma etkisi altında hazırlanmış bir kanundur – düzenleniş biçimiyle Cermen’dir. Bu kanunun hazırlanmasında Alman, Fransız ve Avusturya medeni kanunları etkili olmuştur. Aynı zamanda İsviçre Medeni Kanunu o dönemde Avrupa’da kabul edilen en son medeni kanundur.

Medeni Kanun kurtuluş savaşından sonra 1926 yılında İsviçre’den alındığı için Türk Medeni Kanunu’nda Roma-Germen hukukunun etkisi vardır. Cumhuriyet döneminde İsviçre Medeni Kanunu’nun seçilmesinin çeşitli nedenleri vardır. Bunları laik ve çağdaş olması, akla ve bilime dayanması, açık ve anlaşılır olması, pratik ve esnek olması, takdir hakkı tanıması ve dönemin Adalet Bakanı Mehmet Esat Bozkurt’un İsviçre’de eğitim görmüş olması olarak sıralayabiliriz.

İsviçre Medeni Kanunu seçildikten sonra, bu kanunun Türkçeye çevrilmesi ve bir kanun taslağı oluşturulması için bir komisyon kuruldu. Sonuçta Türk Medeni Kanunu 17 Şubat 1926 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmüş ve bir bütün olarak kabul edilerek 743 sayılı Kanun olarak yürürlüğe girdi. Bu kanunun kabulü ile Türk aile yapısında birçok değişiklik olmuştur. Modern bir aile düzeni oluşturulmuştur. Aynı zamanda bu medeni kanun bireyciliğe, liberal ilkelere dayanıyordu ve buna ek olarak toplumsal mülkiyet hükümlerini vurguluyordu.

2001 MEDENİ KANUNU

Normal yaşam koşullarında ve ihtiyaçlarda meydana gelen değişiklikler nedeniyle, 1926 tarihli medeni kanun yürürlükteyken yeni kanun çalışmaları yapılmıştır. İlk olarak 1951 yılında bir ön taslak oluşturulmuş ancak kanunlaşmamış ve yürürlüğe girmemiştir. Bu ön taslaktan hareketle 1974 yılında aile hukukunu kapsayan bir değişiklik taslağı hazırlamayı amaçlayan bir başka komisyon kuruldu. Ancak bu komisyon da başarılı olamadı. 1980’de gerçekleşen askeri darbeden sonra yönetim Milli Güvenlik Konseyi’nin eline geçti ve bu Konsey medeni kanun çalışmalarını yeniden başlattı. Hatta 2467 sayılı bir kanun yürürlüğe girdi. Dr. Kemal Oğuzman’ın başkanlığını yaptığı bir komisyon kuruldu. Bu komisyon diğerlerine göre başarılı oldu ve 1984 yılında Adalet Bakanlığı taslağı olarak sunuldu ve yayınlandı. Bu adım, 1926 yılında Türk Medeni Kanunu’nun kabul edilmesinden sonra atılan ilk ciddi adımdı. Ancak bu taslak yasalaşmamıştır. Bu taslak esas alınarak 1926 tarihli Medeni Kanun’un bazı maddeleri değiştirildi. Bütün bunların sonunda ön taslaklarla birlikte bir taslak hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunuldu. Tasarı, bazı küçük değişikliklerle kabul edildi ve 22 Kasım 2001 tarihinde yayımlandı. Kanun 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Oğuzman ve Barlas’a göre yeni Türk Medeni Kanunu şu şekilde tanımlanmıştır:

“Aslında yeni Türk Medeni Kanunu, İsviçre Medeni Kanunu ve bu kanunun değiştirilen son versiyonuna uygun olarak hazırlanmıştır. Ayrıca eski kanunda yer alan çok sayıda çeviri hatası düzeltilmiştir. Aynı şekilde Türk yargı uygulamasında ortaya çıkan çeşitli sorunlar da kanunla düzenlenmiştir.”

AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKU’NUN ETKİSİ

 AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKU

Avrupa Birliği hukuku, Avrupa birliğini oluşturan üç Avrupa Topluluğunun yasalarının birleşmesinden meydana gelmiştir. Bu hukuk düzeni, ortak işleyişi, ortak organı, Ortak Pazarı, toplulukların politika kurallarını ve üye olmayan diğer Devletlerle ilişkileri düzenler.

Avrupa Toplulukları Adalet Divanı davasında, Avrupa Birliği hukukunun hem Üye Devletlerin iç hukuku hem de uluslararası hukuk tarafından özerk bir hukuk düzeni kurmak için kullanılan kaynaklar aracılığıyla bağlayıcı olduğu savunulmaktadır.

Avrupa Birliği hukukunda kararlar ve tüzükler yürürlüğe girdikleri tarihte bağlayıcıdır. Buna ek olarak, direktiflerin Üye Devletler tarafından ulusal mevzuata dahil edilmesi gerekmektedir.

“Aday ülke, AB’ye katılım anlaşmasının yapıldığı tarihe kadar kabul edilmiş olan “müktesebatı” üstlenmek ve ulusal mevzuatıyla uyumlaştırmakla yükümlüdür.  Bu kavram, benimsenen, oluşturulan, geliştirilen, politikalar, birincil ve ikincil hukuk, uygulamalar, yükler, örf ve adetler ile tüm ilke ve hedeflerin tamamını ifade eder.”

 AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKUNUN ÖNCELİĞİ İLKESİ

Öncelik ilkesi Avrupa Birliği’nin ilkelerinden biridir. Bu ilkenin Avrupa Birliği’nin siyasi bütünleşmesini yansıttığı varsayılmaktadır. Üye Devletler ile Avrupa Birliği arasında farklı bir hukuki ilişki vardır. Dolayısıyla bu öncelik politikası önemli bir konudur. İki Üye Devletin hukukunun çeliştiği durumlarda, ilke hangi hukukun uygulanacağı sorusuna bir cevap niteliğindedir. Uyumlaştırma sürecinde bunun Türk hukuk sisteminde olacağı açıktır.

Bu ilke, Avrupa Birliği Üye Devletleri ile hukukları arasında bir çatışma olduğunda Üye Devletlerin ulusal hukuklarının geçersiz olacağı anlamına gelmemektedir. Bu sadece uyuşmazlığın ulusal hukuka başvurularak ve Avrupa Birliği’nin yargı yetkisine atıfta bulunularak çözüleceği anlamına gelmektedir.  Bu durum Türk hukukunda da benzerdir. 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesinin 5. fıkrası da buna benzerdir:

“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu andlaşmaların Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır. “

 TÜRKİYE İLE AVRUPA BİRLİĞİ ARASINDAKİ İLİŞKİLER

Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa Birliği’nin kurulmasından kısa bir süre sonra, 1956 yılında Birliğe üyelik başvurusunda bulunmuştur. Bu başvuruyu dönemin Başbakanı Adnan Menderes yapmıştır. Avrupa Birliği ilk başta üyelik başvurumuzu kabul etti ancak Türkiye’nin gelişmişlik düzeyinin üyelik için yeterli olmadığını öne sürdü. Dolayısıyla Türkiye bu şartlar yerine getirilene kadar geçerli olacak bir anlaşma önerdi. Yani Türkiye’ye şartları yerine getirmesi için zaman tanımıştır. Bu antlaşma 1963 yılında imzalanmış ve 1964 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu antlaşmanın adı Ankara Antlaşması’dır. Antlaşma dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından imzalanmıştır,

Antlaşmanın 28. Maddesine göre;

“Anlaşmanın işleyişi, topluluğu kuran Antlaşmadan doğan bütün yükümlülüklerin Türkiye tarafından üstlenilebileceğini gösterdiğinde, Akit Taraflar, Türkiye’nin topluluğa katılması olasılığını inceleyeceklerdir.”

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olmayı hedeflediğini anlamak mümkündür. Ankara’nın mutabakatı ile Türkiye üyelik sürecinde üç dönemli bir sürece girmiştir. Bu dönemlerden ilki hazırlık dönemidir. Bu dönemde Türkiye çok fazla ilerleme kaydedememiş ve sadece Ortaklık Konseyi kurulmuştur. Katma protokolün 1970 yılında imzalanması ile hazırlık süreci tamamlanmış ve ikinci dönem olan geçiş dönemine geçilmiştir, başlamıştır. Bu dönemde taraflar arasındaki gümrük birliğinin tamamlanması öngörülmüş ve yürürlüğe girmesi için 22 yıllık bir süre tanınmıştır. 1980 askeri darbesi ile ilişkiler resmen askıya alındı.

1983 yılında Sivil idarenin yeniden kurulması ile 1987 yılında Türkiye öngörülen sürelerden önce üyelik için yeniden başvuruda bulunmuştur. 1989 yılında Komisyon henüz iç çalışmalarını tamamlamadığı için yeni bir üye kabul edemedi. Alınan kararlar doğrultusunda Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki gümrük birliği 1996 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu birlik sayesinde Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri farklı bir boyut kazanmıştır.

1999 yılında Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktası oldu. Türkiye’nin adaylığı 1999 yılında gerçekleştirilen Helsinki Zirvesi’nde resmen onaylandı.

İkinci dönüm noktası ise 2004 yılında Brüksel Zirvesi’nde yaşandı. Bu zirvede müzakerelerin başlatılmasına karar verildi. 2005 yılında müzakereler resmen başladı.

 TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ UYUM SÜRECİ

“Uyumlaştırma üye devletlerin mevzuatlarında yapılır. “Mevzuat”, üye devletlerin anayasaları, kanunları, tüzükleri, yönetmelikleri ve diğer idari düzenlemeleri ile mahkemelerin Ulusal Hukuk anlamında bağlayıcı ve emsal kararlarını ifade eder. “Mevzuat” kapsamında düzenleme yapan kuruluşun genel veya bölgesel yasama yetkisine veya yargı gücüne sahip olması önemli değildir. Teamüller ve toplu sözleşmeler ve hatta hukuk kuralları vasiyetnamelerin yorumlanmasında kullanılmaz ve kurallar da mevzuata dahil edilir.”

Bu paragrafta da belirtildiği üzere, Üye Devlet mevzuatında uyumlaştırma gerçekleşmektedir. Bu uyumlaştırma sürecinin Türk mevzuatına girmesinin nedeni ise Türkiye’nin birliğe katılmak için ilk başvurusunu 1959 yılında yapmış olması, Türkiye’nin gelişmişlik düzeyinin tam üyeliğin gereklerini yerine getirmek için yeterli olmaması, bunun üzerine Ankara Antlaşması’nın imzalanması ile birlikte gerekli düzeyin yakalanması için son tarih olarak 1996 yılında Türkiye’nin gümrük birliğine girmesi ile birlikte 2005 yılından bu yana aday üyeliğimizin devam etmesiydi. Başka bir deyişle, müzakereler devam ettiği sürece Türkiye aday üyedir. Dolayısıyla üyelik kabul edildiğinde Türk hukuk sisteminin hazır olması gerekmektedir.

 AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKU’NUN TÜRK MEDENİ KANUNU ÜZERİNDE ETKİSİ

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne aday üye olmasıyla birlikte uyum süreci başlamıştır. Bu uyum sürecinde Türk hukuk sisteminin her alanında olduğu gibi Medeni Hukuk dalında da bir takım değişiklik ve yeniliklere gidildi.

Abdullah Gül tarafından hazırlanan Avrupa Birliği uyum yasaları paketleri çerçevesinde Avrupa Birliği uyum sürecinde kanun maddelerinde ne gibi değişiklikler yapıldığına değinildi. Medeni Kanun’da yapılan değişiklikler sırasıyla belirtmek gerekirse; 56, 64, 66, 82, 91, 92, 94/2 maddelerinde değişikliğe gidilmiştir. Ayrıca dernekler kanununda da Medeni Kanun ile paralellik göstermek amacıyla 1, 4, 5, 6, 7, 8, 10, 11, 12, 15, 16, 17, 18, 31, 34, 38, 39, 40, 43, 44, 45, 46, 47, 56, 62, 64, 73, 82, 83. maddelerde değişiklikler yapılmıştır. Vakıflar kanununda ise 1. maddede değişiklikler yapılmıştır.

Aynı zamanda, 2002 yılında yürürlüğe giren Yeni Medeni Kanun, kadın-erkek eşitliği ve çocukların korunması ile dernek ve vakıflar alanlarında yapılan değişikliklerle AB’ye uyum yönünde bir adım atmıştır.

 TÜRK MEDENİ KANUNUNDA YAPILAN MADDE DEĞİŞİKLİKLERİ

MADDE 56/1:

Eskiden sadece 7 gerçek kişi dernek kurabiliyordu. Değişiklikten sonra 7 tüzel kişi bir araya gelerek dernek kurabilmektedir.

Eski Hali

Yeni Hali

Madde 56/1

Dernekler, en az yedi gerçek kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır.

Madde 56/1

Dernekler, gerçek veya tüzel en az yedi kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır.

 

MADDE 66/1:

Değişiklikten önce 6 ay önce yazılı bildirim ile üyelikten çıkılabiliyordu. Yapılan değişiklik ile 6 ay önceden bildirim zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır.

Eski Hali

Yeni Hali

Madde 66/1

Hiç kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye altı ay önceden yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir.

Madde 66/1

Hiç kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahipti

MADDE 82:

Bu maddenin tüzel kişiliğin üyeleri içinde uygulanacağına dair bir ifade eklenmiştir.

Eski Hali

Yeni Hali

Madde 82

Hiçbir dernek üyesi, dernek ile kendisi, eşi, üstsoyu ve altsoyu arasındaki bir hukukî işlem veya uyuşmazlık konusunda alınması gereken kararlarda oy kullanamaz.

Madde 82

Hiçbir dernek üyesi, dernek ile kendisi, eşi, üstsoyu ve altsoyu arasındaki bir

hukukî işlem veya uyuşmazlık konusunda alınması gereken kararlarda oy kullanamaz.

 

Tüzel kişi adına oy kullanacak kişi hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.

MADDE 91:

Derneklerin faaliyetleri ve uluslararası platformdaki faaliyetlerine ilişkin değişiklikler yapılmıştır.

Eski Hali

Yeni Hali

Madde 91

Dernekler, tüzüklerinde gösterilen amaçları gerçekleştirmek üzere, uluslararası faaliyette bulunabilirler ve yurt dışında şube açabilirler.

 

Türkiye’de kurulan dernekler, amaçları doğrultusunda uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hâllerde, Bakanlar Kurulunun izniyle yurt dışında kurulmuş dernek veya kuruluşlara üye olarak katılabilirler.

Madde 91

Dernekler, tüzüklerinde gösterilen amaçları gerçekleştirmek üzere uluslararası faaliyette ve işbirliğinde bulunabilirler, yurt dışında şube açabilirler ve yurt dışında kurulmuş dernek veya kuruluşlara üye olarak katılabilirler.

 

MADDE 92:

“Uluslararası alanda işbirliğinin yararlı olduğu hallerde ve karşılıklı olmak kaydıyla” ibaresi maddeden çıkarılarak serbestlik getirilmiştir.

Eski Hali

Yeni Hali

Madde 92

Yabancı dernekler, uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hallerde ve karşılıklı olmak koşuluyla Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle İçişleri Bakanlığının izniyle Türkiye’de faaliyette ve işbirliğinde bulunabilirler, şube açabilirler, üst kuruluşlar kurabilir ve kurulmuş üst kuruluşlara katılabilirler.

Madde 92

Yabancı dernekler, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle İçişleri Bakanlığının izniyle Türkiye’de faaliyette ve işbirliğinde bulunabilirler, şube açabilirler, üst kuruluşlar kurabilir ve kurulmuş üst kuruluşlara katılabilirler..

MADDE 94/2:

Dernek şubelerinin açılmasına ilişkin değişiklikler yapılmıştır. Şube sorumlusu olacak kişinin şubenin açılacağı yerde en az 6 ay ikamet etme zorunluluğu kaldırılmıştır.

Eski Hali

Yeni Hali

Madde 94

Dernekler, gerekli görülen yerlerde genel kurul kararıyla şube açabilirler. Bu amaçla dernek yönetim kurulunca yetki verilen en az üç kişilik kurucular kurulu, şube açılacak yerin en büyük mülkî amirine şube kuruluş bildirimini ve gerekli belgeleri verir.

 

Şube kurucularının, şubenin açılacağı yerde en az altı aydan beri oturmakta olmaları zorunludur.

 

Şube kuruluş bildiriminin içeriği ve gerekli belgeler, yönetmelikte gösterilir.

 

Madde 94

Dernekler, gerekli görülen yerlerde genel kurul kararıyla şube açabilirler. Bu amaçla dernek yönetim kurulunca yetki verilen en az üç kişilik kurucular kurulu, şube açılacak yerin en büyük mülkî amirine şube kuruluş bildirimini ve gerekli belgeleri verir.

 

Şube kuruluş bildiriminin içeriği ve gerekli belgeler, yönetmelikte gösterilir.

AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKUNUN MEDENİ HUKUK ALANINDAKİ ETKİLERİNE BİR ÖRNEK OLARAK KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN

Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecinde müzakere aşamalarından dördü doğrudan kişisel verilerle ilgilidir. Bu süreçte ilerleyebilmek için Türk hukuk sisteminden kişisel verilerin korunmasına ilişkin bir kanun çıkarılması gerekmektedir. Bu nedenle kişisel verilerin korunması kanunu yürürlüğe girmiştir. Avrupa Birliği’nin Türkiye ile ilgili hazırladığı ilerleme raporlarında verilerin korunmasına ilişkin kanunda daha fazla boşluk olduğu belirtiliyor.

Avrupa konseyi tarafından tüm üye ülkelerdeki kişisel verilerin aynı standartlarda korunması ve sınır ötesi veri akışının esaslarının belirlenmesi amacıyla hazırlanan “Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunmasına İlişkin 108 Sayılı Sözleşme” 28 Ocak 1981 tarihinde imzalanmış ve ülkemiz tarafından da imzalanmıştır. Avrupa Birliği çerçevesinde hazırlanan kişisel verilerin korunması kanun tasarısı 18 Ocak 2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuştur. Söz konusu sözleşme

Resmi Gazete’nin 17 Mart 2016 tarihli ve 29656 sayılı nüshasında yayımlanarak iç hukuka dâhil edilmiştir.

Ayrıca Avrupa Konseyi, tıbbi veri tabanları, bilimsel araştırma ve istatistikler ve benzeri konularda kişisel verilerin korunmasına yönelik tavsiye kararları kabul etmiştir. Bu tavsiye kararı kararlar şeklinde hazırlanmıştır.

Kişisel verilerin korunması kanunu uluslararası belgelere uygun olarak hazırlanmıştır. Bu belgeler, karşılaştırmalı hukuk uygulamaları ve Türk hukuk sisteminin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak taslağı etkilemiştir.

SONUÇ

Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkisi 1959 yılından bu yana devam etmektedir. Bu 59 yıl içinde bazı büyük ve bazı küçük adımlar atılmıştır. Ancak Medeni Kanun kapsamında, kişilik hakları, dernekler ve benzeri konularda ilerlemeler kaydedilmiş, Türk Kanunları Avrupa Birliği standartlarına tam olarak ulaşamamış olsa da köklü değişiklikler yapmıştır. Bu değişiklikler çalışmada da belirtildiği gibi 2000’li yıllarda artmıştır. Bunda 1999 ile birlikte resmen aday olmamızın da etkisi vardır. Türk medeni hukuk sistemi geçmişten günümüze evrilmiş ve değişmiştir. Bu değişimde Avrupa Birliği’nin etkisi büyüktür. Kişisel verilerin korunması kanunu gibi kanunlar çıkarılmış ve kişilik haklarının gelişimi gözle görülür hale gelmiştir.

KAYNAKÇA:

1.

Oğuzman M.K. Ve Barlas N. (2016). Medeni Hukuk. İstanbul: Vedat Kitapçılık Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti.

 

2.

Toprak, Zafer (2017). Yüzüncü Yılında Hukuk-I Aile Kararnamesi. Toplumsal Hukuk Dergisi. Aralık 2017. Sa.288

 

3.

Akdoğan, Muzaffer (2014). Avrupa Birliği Hukuku, Ulusal Hukuk Ve Uluslararası Hukuk Arasındaki İlişki

 

4.

Aras, İlhan (2015). Avrupa Birliği Hukukunun Önceliği İlkesi

 

5.

Yılmaz, Canan (2015). Avrupa Birliği’nde Aile Hukuku’nun Uyumlaştırılması. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırmaları Dergisi Cilt:14 Y.2015

 

6.

Özkan, Zehra (2017). Avrupa Özel Hukukunun Uyumlaştırılması. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:66 Y.2017

 

7.

Türkiye Büyük Millet Meclisi. Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı (1/541) ve Adalet Komisyonu Raporu Yasama Dönemi: 26 Yasama Yılı:1 Sıra Sayısı: 117

 

8.

Düzel, Osman (2004). Türkiye’nin Avrupa Birliği Üyeliği Ve Türk Hukuk Sistemi. Ankara. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği. Ulusal Program Dairesi

 

9.

100 Soruda Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (2018). Ankara. Kişisel Verilerin Korunması Kurumu.

 

10.

Özkan Duvan, Ayşe (2015). The Judicial Application of Human Rights Law in Turkey. CHKD. Cilt: 3. Sayı: 1.

 

11.

Hacettepe. “Cumhurı̇yet Dönemı̇ Hukuk İnkılâbı Ve Yenı̇ Hukuk Düzenı̇”, Last Update:09.12.2018. Http://Www.Ait.Hacettepe.Edu.Tr/Egitim/Ait203204/II3.Pdf)


16 görüntüleme0 yorum

コメント


bottom of page